Dakriyoadenit: Gözyaşı bezi iltihabı.
Dakriyosistit: Gözyaşı kesesi iltihabı.
Dakriyosistektomi: Gözyaşı kesesinin ameliyatla çıkartılması.
Dakriyosistografi: Kontrast madde verilerek gözyaşı kesesi ve kanalının radyolojik olarak incelenmesi.
Dakriyosistorinostomi: Gözyaşı kanalının tıkalı olduğu durumlarda uygulanan, kesenin burun boşluğuna diranajını sağlayan ameliyat.
Dakriyolit: Gözyaşı taşı.
Daltonizm: Renk körlüğü.
Debilite: Zeka geriliği.
Defekasyon: Dışkının dışarı atılması.
Defekt: Eksiklik, kusur.
Defibrilatör: Kalbin normal dışı hızlı atımını durdurarak tekrar normal kalp ritmine dönmesini sağlayan araç.
Deflorasyon: Kızlık zarının yırtılması.
Deformite: Şekil bozukluğu.
Deformasyon: Şeklini bozma.
Dekübitis: Uzun süreli yatan hastalarda hareketsizlik sonucu sırtta ve kalçalarda açılan yaralar.
Dekompresyon: Baskı yapan gücün veya baskının kaldırılması.
Dekonjessan: Konjesyonu (şişme) azaltan, dekonjessif.
Delirium: Zehirlenmeler, ateşli hastalıklar, epilepsi, histeri ve akıl hastalıklarında görülebilen, titreme, hallüsinasyonlar ve saldırganlıkla birlikte bilincin kaybolması tablosuna verilen isim.
Demans: Bunama, muhtelif formları vardır.Senil Demans, Presenil Demans, Toxic Demans.
Demonstrasyon: Göstererek öğretme.
Dejenerasyon: Dokuların normal yapılarının bozulup normal fonksiyonlarını yapamıyacak hale gelmeleri.
Demoralizasyon: Moral çöküntü.
Demiyelinizasyon: Sinir liflerinin etrafını saran myelin tabakasının kaybı.
Dansimetre: Yoğunluk ölçen cihaz.
Deontoloji: Aynı meslek grubunda olan insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde uyulması öngörülen ahlaki, moral değerler.
Depilasyon: Kılların çıkartılması işlemi.
Depresyon: Ruhsal ve bedensel çöküntü, isteksizlik.
Dermabrazyon: Deri üzerindeki benler veya yara izlerini ortadan kaldırma amacı ile yapılan kazıma işlemi.
Dermatit: Cildin iltihabi durumu.
Dermatoloji: Cildiye, cilt hastalıklarını inceleyen bilim dalı.
Dermis: Ciltte en üst tabaka olan Epidermis'in altındaki tabakaya dermis adı verilir. Bkz. Lazerle Cilt Tedavisi
Dendrit: Sinir hücresinin kısa olan uzantısı.
Deoksiribonukleik asit (DNA) : Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül
Deoksiribonukleotid: DNA'nın yapıtaşı olan molekül.
Deoksiriboz: C5H10O4 bileşiminde olan ve DNA'nın yapı birimlerinden biri olan şeker. Genel adı pentoz olan monosakkarit.
Deplazmoliz: Plazmolize uğramış hücrenin tekrar su alarak eski haline dönmesi.
Dermis: Hayvanlarda derinin alt tabakasına verilen ad.
Difüzyon: Moleküllerin hareket enerjileriyle çok yoğun ortamdan az yoğun ortama hareket etmesi.
Dihibrit: İki karakter bakımından melez olan bireylere verilen ad.
Dikotiledon: Embriyosunda iki çenek yaprağı bulunan bitki.
Diploid: 2n kromozom takımı taşıyan hücre.
Disakkarit: İki mol monosakkaritin dehidrasyonu sonucu oluşan çift şeker. Maltoz, sakkaroz, laktoz gibi.
Diyabet: Şeker hastalığı.
Doğalgaz: Yer kabuğunun içinde metan, etan gibi çeşitli hidrokarbonlardan oluşan yanıcı gaz.
Doku: Belirli bir işi yapmak üzere özelleşmiş hücreler topluluğu.
Dominant: Baskın gen.
Döllenme: Yumurta ve spermin birleşmesi.
Döllenme borusu: Spermlerin yumurtayla birleştiği ve zigotu oluşturduğu tüp.
Döl yatağı: Uterus. Dişi üreme sisteminde, fetusu doğuma kadar beslemek ve barındırmakla görevli kas yapısında bir organdır.
Domain: Bir protein içerisinde bulunan ve kendine ait bir fonksiyona sahip bölüm. Tek bir protein içindeki domain bölümleri, hep birlikte proteinin total fonksiyonunu belirler.
Düşük: Fetusun, gebeliğin 28. haftasından önce ölümü, ve rahmin dışa atılmasıdır.
Edema: Ödem, vücudun her hangi bir yerinde hücre dışında anormal su birikmesi.
E.E.G: Elektroansefalografi kelimesi için kullanılan kısaltma.
endo
Efektör: Bir organizmanın uyarıya karşı reaksiyon gösteren vücut kısmı, örneğin kas.
Effekt: Tesir, etki.
Effektif: Etkili, tesirli.
Efervesan: Suya atıldığı zaman küçük gaz kabarcıkları çıkartarak köpüren, eriyen.
Effüzyon: Vücut boşluklarında veya doku içerisinde sıvı birikmesi. "Plevral effüzyon" iki plevra yaprağı arasında sıvı birikmesidir.
E.K.G: Elektrokardiogram kelimesi için kullanılan kısaltma.
Ekinokok: Köpek ve kurtlar, nadiren kedilerde bulunan bir parazit olup larvaları memeli canlılarda büyüyerek hidatik kistleri yaparlar.
Eklampsi: İlerlemiş gebeliklerde veya doğumdan hemen sonra yüksek kan basıncı, ödem ve idrarda protein yükselmesi ile karekterize nöbetler ve önlem alınmazsa bilincin kaybolması hali.
Ekdoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana gelen dış tabaka.
Eklem: İskelet sistemini oluşturan, iki yada daha fazla kemiğin birbirne eklendiği kısım.
Eko: Yankı.
Ekoloji: Canlıların birbirlriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalı.
Ekokardiyografi: Kalp, damar sisteminin teşhisinde kullanılan ultrasonik bir yöntem.
Ekokardiyogram: Ekokardiyografi yoluyla elde edilen çizelge.
Ekoensefalogram: Beynin ekoensefalografi ile elde edilen çizelgesi.
Ekolali: Hastanın kendisine söylenilen sözleri anlamsız şekilde aynen tekrarlaması.
Ekosistem: Bir çevredeki canlı ve cansızların tümü.
Eklampsi: Gebelerde plasentadan gelen toksinlerle oluşan bilinç kaybı ve konvulsiyonlarla birlikte seyreden tablo.
Eksizyon: Bir dokunun çıkartılıp atılması.
Ektazi: Genişleme. Örn. Bronşektazi.
Ektoderm: Derinin en dış tabakası.
Ektopi: Her hangi bir organın normal bulunması gereken yerde değilde, vücudun başka bir yerinde olması hali.
Ektropion: Göz kapaklarının serbest kenarlarının dış tarafa kıvrılmaları.
Ekzama: Deride kızarıklık, şişme, veziküller, kaşıntı gibi belirtilerle görülen daha çok psikosomatik nedenli cilt rahatsızlığı. Akut ve Kronik diye ayrıldığı gibi Yaş ve Kuru ekzema cinsleri de vardır.
Elektroansefalografi: Beynin elektriki faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.
Elektrokardiografi: Kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.
Embriyo: Yumurtanın döllenmesinden sonra, oluşan canlı taslağı.
Emülgatör: Besinlere katılan ve onların kararlı emülsüyon haline gelmesini sağlayan katkı maddesi.
Endokrinoloji: İç salgı bezlerinin fonksiyonlarını, normal dışı çalışma sonucu oluşan hastalıklarını ve bunların tedavilerini inceleyen tıp dalıdır.
Endoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana gelen iç tabaka.
Endokard: Kalbin içini örten bir sıra yassı epitel dokudan oluşan zar.
Endokrinolog: Endokrin sistemin yapı, patolojileri ve tedavisi konusunda uzman kişi.
Endokrin bez: İç salgı (hormon) bezi.
Endosperm: 3n kromozomlu besi doku.
Ensefalon: Beyin.
Envazyon: Yayılma, örneğin kafatasındaki bir tümörün beyin dokusuna envazyonu denince tümörün beyine yayılması kastedilir.
Enzim: Hücre içinde üretilen ve bütün hayat olatlarını başlatan, hızlandıran, protein yapısındaki Katalizör proteinlere verilen ad. Biyokimyasal tepkimelerin gerçekleşme sürecini hızlandırır, ancak sürecin oluş biçimini etkilemezler.
Epitel: Organ ve vücut yüzeylerini örten hücre tabakası.
Erozyon: Deri veya mukozada görülen, sınırlı bir bölgede epitel kaybı, yüzeyel yaralar. Örneğin; Cervical erozyon, halk arasında rahim ağzında yara olarak bilinir.
Epididimis: Erkek üreme sisteminde, testislerin üzerinde bulunan spermlerin olgunlaştığı ve kısa bir süre depolandığı yer.
Erepsin: Proteinlere etki eden ince bağırsak özsularında bulunan enzim.
Ergotin: Çavdar mahmuzu özütü. İlaç yapımında kullanılır.
Eşey: Cinsiyet.
Eşeyli üreme: Farklı iki eşey hücresinin birleşmesiyle bir canlı oluşması.
Eşeysiz üreme: Bir canlının özelleşmiş üreme hücrelerini meydana getirmeden tıpatıp atasına benzer canlıların oluşmasını sağlayan üreme şeklidir.
Etoloji: Canlıların davranışlarını inceleyen bilim dalı.
E.coli: Küçük boyutlu gen yapısı dolayısıyla genetik hastalık göstermeyen ve laboratuarda kolaylıkla üretilen bir cins bakteri. Bu sebeplerden dolayı genetik çalışmalarda yaygın biçimde kullanılır.
Elektroforesis: DNA parçacılkları ya da proteinler gibi iri molekülleri, benzeri moleküllerle birarada bulunduğu karışımlarından ayrıştırmakta kullanılan bir yöntem.