KURAN'I KERİMDE AHİR ZAMAN
KURAN'DA BİLDİRİLEN ÜSTÜN AHLAK
Kuran kıssalarında geçmiş kavimlerle ilgili haber verilen ve günümüz
toplumunda da yaşanan tüm bozulmaların, yozlaşmanın içinde, insanlığın
ihtiyaç duyduğu tek şey, İslam ahlakının yeryüzü üzerinde hakim
olmasıdır.
İslam ahlakı Kuranda tarif edilen salih müminlerin ahlakıdır. Kuran
bize, Allah'tan korkup sakınan, ihlaslı, tevekkül sahibi, herşeyi hayır
gözüyle değerlendiren, çokça şükreden, vicdanlı, şefkatli, merhametli,
adil, cesur, güvenilir, güçlü, onurlu, alçakgönüllü, hoşgörülü, hakkı
söylemekten çekinmeyen, sabırlı, öfkesine kapılmayan, hatalarında
direnmeyen, çoğunluğa değil hakka uyan, sözüne sadık, vefakar, iffetli,
uzlaştırıcı bir insan modeli tarif eder. Müslümanın görevi de Allah'ın
emrettiği bu üstün ahlakı en ince ayrıntısına kadar uygulamaktır. Böyle
bir model yaşandığı taktirde maddi ve manevi bozulmanın önünü kesmek
çok kolaylaşır.
Fakat içinde yaşadığımız toplum, bu üstün ahlakı terk etmiş ve bunun
yerine çarpık bir ahlakı tercih etmiştir. Bu yüzden her insan Kuranda
tarif edilen ahlakı kendi yaşadığı gibi başkalarına da yaşatmakla
yükümlüdür. Burada yaşatmak denildiği zaman hemen mevcut sistemin
değişmesi akla gelmemelidir. Zaten Müslüman bir ülkede herkesin
yaratılışında bu ahlaka bir eğilim yatmaktadır. Mevcut sistem
korunarak, devletin desteği ile iktidarda yaşanacak olan bir İslam
ahlakı her türlü adaletsizliğe, zulme ve bozgunculuğa kolayca dur
diyebilecektir. Terörün, anarşinin önü de ancak böyle bir değişim
sayesinde kesilebilecektir. Adaletli ve hakkı gözeten insanların
yönettiği bir toplum hiçbir durumda dürüstlüğünden taviz vermeyecek ve
başkalarının da bunu yapmasına izin vermeyecektir. Allah bir ayetinde
inançlı, Allah'tan korkup sakınan kişilerin hakim olduğu bir toplumda
çok büyük bir bolluk ve bereket yaşanacağını müjdelemektedir:
Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten
üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler)
açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri
nedeniyle yakalayıverdik. (Araf Suresi, 96)
Kuran Ahlakında Yaşanacak Güzellikler
Kuran ahlakının hakim olacağı bir toplumda yaşanan güzellikleri
anlayabilmek için önce aksi durumlarda yaşanan yozlaşmaları incelemek
gerekir. İslam ahlakının yaşanmadığı toplumlarda insanlar her türlü
ahlaksızlığı yapabilir bir duruma gelirler. Dindar bir insanın
ahlaksızlıktan kaçınmasının sebebi Allah'tan korkması, Allah'ın
gizlinin gizlisini bildiğini bilmesi ve ahiret gününde tüm yapıp
ettiklerinden sorguya çekileceğinin bilincinde olmasıdır. Bu nedenle
rüşvet almaz, yolsuzluk yapmaz, yalan söylemez, insanların canına kast
etmez…
Ama dinsiz bir insan tüm bu ahlaksızlıkları kolaylıkla yapabilir. Eğer
bir insan Allah'tan korkmuyorsa o kişiden herşey beklenebilir, çünkü
onu engelleyebilecek, vicdanını harekete geçirebilecek herhangi bir güç
yoktur. Dinsizlikte her türlü pislik, ahlaksızlık durum ve yere göre
meşru görülür. Dinden uzak kişiler normalde yapmayacakları bir
ahlaksızlığı, herkesin ahlaksızlık yaptığı bir ortamda yapmayı doğal
karşılarlar. Allah'tan korkan bir kişi ise koşullar ve ortam ne olursa
olsun adaletinden, hoşgörüsünden, sabrından, dürüstlüğünden ödün
vermez. Çünkü Allah'ın kendisini her yanından sarıp kuşattığını ve
Allah'ın gizlide kalan herşeyi bildiğini bilir. (Al-i İmran Suresi, 92)
Allah Kuran ahlakını yaşayan kişileri Rad Suresinde şu şekilde tarif
eder:
Onlar Allah'ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü
(misakı) bozmazlar. Ve onlar Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi
ulaştırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan
korkarlar. Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek
sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak
verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle
savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret
mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 20 - 22)
Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda en çok dikkati çeken şey ahlaki
konularda yaşanan çok hızlı bozulmadır. Böyle toplumlarda aile
hayatında, ekonomik hayatta, politikada, insan ilişkilerinde çok hızlı
bir dejenerasyon yaşanır. Çünkü Allah korkusunun olmadığı bir yaşamda
herhangi bir sınır, kural yoktur. Sınırlar nefsin zevk ve hırslarına
göre belirlenir. Bu dejenerasyonun doğal bir sonucu olarak aile
yapısında görülen bozulmayla, toplumun temel yapısında çöküntüler
kendini gösterir. Ve bu çöküş toplumun tüm kesimlerine etki eder.
Saygı, sevgi ve merhamet duyguları yerini kendi bencil isteklerini
tercih etmeye, kendi çıkarını gözetmeye, başkalarının hakkına tecavüz
etmeye bırakır. İhtiyaç içinde olanlara kimse yardım etmez, zenginler
sadece kendi mallarını artırmaya çalışıp, insani değerleri tamamen
gözardı ederler.
İnanan insanlardan oluşan bir toplumda ise insanlara yardım etmek,
fedakarlıkta bulunmak övülen ve tavsiye edilen bir mümin ahlakıdır.
Müslüman, ihtiyaç içinde olana sevdiği şeylerden infak eder ve bunun
karşılığını da sadece Rabbinden bekler. Allah Fatır Suresi'nde
müminlerin bu özelliklerinden şu şekilde bahseder.
Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve
kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler;
kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. (Fatır
Suresi, 29)
Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda kimse kimsenin iyiliğini,
sağlığını, rahatını, güvenliğini düşünmez. Herkes bencilce kendini
düşünür, daha çok para kazanmayı, daha çok çıkar elde etmeyi, daha çok
mal edinmeyi amaçlar. Çevresinde yaşananları görmezlikten gelir. Açlık
içinde olanları görünce onlara yardım etmek aklından geçmez, israf
etmeye devam eder. Haksız kazanç sağladığında mağdur ettiği kişilerin
farkına varır, ama bu onu yaptığı işten vazgeçirmez. İnsanlar ancak bir
çıkar karşılığında birbirlerine iyi davranırlar.
Hırsızlığın, rüşvetin, intiharların, suistimallerin, sosyal
adaletsizliğin kökeninde de Kuran ahlakının yaşanmaması yatmaktadır.
Oysa Kuran ahlakına sahip olan kişi her durumda adaletli davranır,
sürekli iyi işler yapıp, Allah'ın rızasını ve sonsuz ahiret yurdunu
kazanmayı ister. Böyle üstün bir ahlaka sahip olan insanların yaşadığı
toplumda da adalet her durumda ve her zaman uygulanır. Allah inanan bir
insanın adalet anlayışının nasıl olması gerektiğini şu şekilde bildirir:
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile
olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister
zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır.
Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi
eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
Allah Araf Suresi'nde kullarının arasında Kuranda tarif edilen bu üstün ahlakı yaşayan topluluklar olduğunu bizlere haber verir:
Yarattıklarımızdan, hakka yöneltip-ileten ve onunla adaleti kılan (uygulayan) bir ümmet vardır. (Araf Suresi, 181)
İşte içinde yaşadığımız bu kutlu dönemde de adaleti uygulayacak, Kuran
ahlakını tüm incelikleriyle yaşayacak ve insanlara tebliğ edecek bir
topluluk olacaktır. Bu topluluk kuşkusuz Mehdi ve onun yardımcılarıdır.