Ayhan oyun sitilinin değiştiğini belirterek, şampiyonluğun tek favorisi olduğumuzu söyledi
G.Sarayımız'da sezon başında gösterdiği mükemmel performansla Milli
Takım'a yükselen ancak daha sonra yaşadığı sakatlık sebebiyle
sahalardan uzak kalan Ayhan Akman, Tam Saha Dergisi'ne içini döktü.
Sahalara dönüş tarihinin netleşmediğini belirten Ayhan, ekibimizin bu
sezon yaşadığı sakatlıklardan olumsuz etkilendiğini söyledi. Ayhan,
30'lu yaşlara gelmesine rağmen öğrenecek çok şeyi olduğunu belirterek,
gençlere önerilerde bulundu. İşte o röportaj: Anadolu'da
parlayıp rekor transfer ücretiyle İstanbul'a taşınan ve ilk aşamada bu
büyük yükün altında ezilse de ayağa kalkmayı başaranlardan biri o.
İkinci baharını yaşamasını, oyunculuk karakterinde yaptığı değişikliğe
bağlıyor ve futbolun savunma yönünü öğrendikten sonra komple futbolcu
olmayı başardığını anlatıyor. Yaşadıklarının ve bugünkü durumunun genç
oyuncular için iyi bir örnek olduğunu söylerken, "30'lu yaşlara geldim
ama hâlâ futbol hakkında öğrenmem gereken çok şey olduğunu biliyorum.
Gençlere de öğrenmeye açık olmalarını tavsiye ediyorum" diyor.
-Uzun süredir sahalardan uzaksın. Öncelikle geçmiş olsun diyorum. Ne zaman futbola dönebileceksin? "Aslına
bakarsanız ameliyattan önce yapılan planlara göre şimdiye kadar
sahalara dönmüş olmam gerekiyordu. Ama topla antrenmanlara başladıktan
sonra ağrılarım arttı. Tedavim sürüyor ve dönüşümün tam tarihini ben de
bilemiyorum açıkçası."
-
Senin için talihsiz bir sakatlık
oldu, çünkü adeta ikinci baharını yaşıyordun. Böyle bir dönemde
futboldan uzak kalmak seni nasıl etkiledi? "Özellikle iyi
performans gösterdiğim bir dönemde sakatlanmak üzücü. Beni en iyi
anlayacak olanlar bu tip sakatlıkları yaşayan arkadaşlarımızdır. İnsan
bir an önce dönmek, oynamak istiyor ama bu süreç gerçekten zor olacak.
Bu tür sakatlıkları daha önce de geçirmiştim. O yüzden neler
yaşayabileceğimi çok iyi biliyorum."
-Bir oyuncu için en
zor şeylerden birisi de takımını kenardan seyretmek olsa gerek. Sakat
bir futbolcu takımının maçını izlerken neler hisseder?"Zaten
işin en kötü ve zor tarafı da bu. Sonuçta insan elinde olan bir şeyi
değiştirebilir ancak sen sakatlığın nedeniyle olman gereken yerde
değilsin ve çaresiz bir şekilde oyunu izlemek zorundasın."
-
Galatasaray, senin oynadığın bölgede sorunlar yaşıyor.
"Evet,
ama bu sadece benim sakatlığımla ilgili değil. Lincoln, Linderoth ve
Okan'ın sakatlıkları üst üste geldi. Sonuçta hepimiz orta saha
oyuncularıyız. Takım da bu sakatlıklardan olumsuz etkilendi."
-Genç
oyuncular için önemli örneklerden birisin aslında. Erken yaşlarda büyük
bir meblağ karşılığında transfer oldun ancak bu yükü kaldıramadın.
Ardından bir yeniden doğuş yaşadın. Ülkemizde yeni yeni parlayan genç
oyuncuların üzerine çok fazla mı gidiliyor?"Bakın, bir
futbolcu ya iyidir ya da kötüdür. Yani oyuncuda yetenek vardır ya da
yoktur. Kötü olan bir oyuncuyu üç-beş gün sonra iyi yapamazsınız. Siz
bir yerlerde oynuyorsunuz, birileri yeteneğinizin farkına varıyor ve
büyük takımlardan birine geliyorsunuz. Asıl zorluk ondan sonra
başlıyor. Büyük takımlarımızda hem baskı hem de tahammülsüzlük var.
Aslında oralarda futbolcu biraz rahat bırakılsa zaten bir şekilde
karşılığını verecek. Futbolcuyu günlük performansına göre değil,
yeteneğiyle değerlendirmemiz lazım. Sezonun içinde sakatlıklar,
formsuzluklar var. Yani olaya bütün olarak bakmamız gerek.
Beşiktaş'tayken çok fazla sakatlık yaşadım. Etkili olduğum dönemler de
oldu ama yetmedi ve Beşiktaş'tan ayrıldım. Galatasaray'a geldim ve
burada iyi oynamaya başladım. Demek ki ben iyi bir futbolcuymuşum.
Demek ki benden faydalanabilinirmiş. Mesela önümüzde Burak örneği var.
Belli ki çocukta yetenek var ama siz ona tahammül etmezseniz, hemen
gönderirseniz, tabii ki o da çıkış gösteremez. Aslında bu konu ayrıca
uzun uzun tartışılması gereken bir konu. "
-
Bu olumsuzluğu en uç noktada yaşayan bir oyuncu olarak, genç arkadaşlarına ne gibi tavsiyelerde bulunursun? "Yaşadıklarım
ve şimdiki durumum genç arkadaşlar için iyi bir örnek. 10 yıldır büyük
takımlarda oynuyorum. Genç arkadaşlar bizim gibi oyuncuların
yaşantılarına bakacak ve değerlendirecek. Tıpkı geçmişte
ağabeylerimizin bize anlattığı gibi biz de tecrübelerimizi onlara
aktarmaya çalışıyoruz. Ama önemli olan bizim anlattıklarımızdan ziyade
onların bunu alabilmesi. Yani öğrenme kapasiteleri ve bu konudaki
hevesleri. Ben 30'lu yaşlara geldim; aşağı yukarı 4-5 yıl daha oynarım.
Ama hâlâ futbol hakkında öğrenmem gereken çok şey olduğunu biliyor ve
herkesten bir şeyler almaya çalışıyorum. Her gün farklı bir şeyler
öğreniyorum ve öğrenmeye devam edeceğimi de biliyorum. Genç arkadaşlar
da sürekli yeni şeyler öğrenmeye açık olmalı ve bu öğrendiklerini
pozitif yönde uygulamalı. "
Oyun karakterimi değiştirdim -Gaziantepspor'da
tipik bir 10 numara olarak oynuyordun ve Beşiktaş'a da bu özelliğinle
transfer edilmiştin. Galatasaray'da ise futbol kimliğin değişti. Bazen
orta sahanın solunda ama ağırlıklı olarak ön libero oynuyorsun. Bu
bölgelerde sergilediğin performansla Milli Takım'a kadar yükseldin.
Futbolculuk yapındaki bu değişimi anlatır mısın?"Aslında
bu çok uzun anlatılması gereken, apayrı bir röportaj konusu. Ama en
azından şöyle özetleyebilirim. Ben geçmişte hep forvet arkası oynadım.
Öyle yeteneklerim vardı ve tamamen ona konsantre olmuştum. Yani
neredeyse hiç savunma yapmayan, gole yönelik oynayan ve işin kaymağını
yiyen bir mevkide oynuyordum. Ama dünyaya baktığımızda futbol geçmişe
nazaran artık daha defansif oynanıyor. Defansif oyuncular daha fazla
önem kazanmaya başladı. Dünyanın hemen hemen tamamında 4-4-2 oynanıyor.
Bu oyun tarzında da genellikle çift ön libero kullanılıyor. Hatta
forvetteki iki oyuncudan birisi de aslında eskiden 10 numara tabir
ettiğimiz orta saha oyuncusu oluyor. Bir de 10 numara bölgesinde genel
olarak yabancı oyuncular tercih ediliyor. Yani siz ikinci planda
düşünülüyorsunuz ve bir arayışa girmeye başlıyorsunuz. "Demek ki benim
farklı görevler de yapmam gerekiyor" diyorsunuz. Ben de böyle düşünerek
değişime başladım. Baktım ki koşu ve mücadele performansım hiçbir
oyuncudan eksik değil, ben de oyunumu defansif yönde geliştirmeye
başladım. Zamanla gördüm ki, bu görevi işi bir şekilde yapabiliyor ve
takıma katkı sağlıyorum. Tabii bu süreçte birlikte çalıştığım
hocalarımla da uzun uzun değerlendirmeler yaptım. Onların tavsiyelerini
dinledim ve yönlendirmeleri doğrultusunda çalıştım. Bu yönde kendimi
geliştirmeye de devam ediyorum."
-10 numara konumundaki
yabancı oyunculardan çok fazla koşması ve mücadele etmesi beklenmezken
yerli oyunculara aynı tolerans tanınmıyor galiba. "Evet,
bizde böyle bir düşünce var. "10 numara kim oynar?" diye sorsanız,
herkes "Hagi, Lincoln, Alex" der. Üstelik bu oyunculardan koşup
mücadele etmeleri de beklenmiyor. Mesela Sergen bence gelmiş geçmiş en
iyi 10 numaralardan birisi ama şu anda TFF 1. Lig'de oynuyor. Çünkü
onun koşmadan oynamasına, bir yabancıya gösterilen tolerans
tanınmıyor."
-Modern futbol ön libero mevkinde artık
sadece koşan ve mücadele eden değil, aynı zamanda top kullanabilen
oyuncu istiyor. İtalya Milli Takımı Dünya Şampiyonu olurken Pirlo'nun
payı büyüktü. Mesela Aurelio da eski bir 10 numara. Sanırım sen de
bugün, geçmişte 10 numara olmanın avantajını yaşıyorsun. "Evet,
aynen öyle. Benim topu kullanmakta hiçbir sıkıntım yok. Şu anda dünyada
oynanan futbol komple futbolcular istiyor. Yani hem çok koşacaksın hem
top kazanacaksın hem de topu iyi kullanacaksın. Ön libero da bu
özelliklerin en belirgin olduğu mevki. Önemli takımların hemen hepsinde
bu özellikteki ön liberolar var. Ama bana hâlâ "Niye eskisi kadar gol
atamıyorsun?" diyorlar. Ya kardeşim, ben nasıl gol atayım? Koskoca bir
orta alanın sorumluluğu bende. O bölgeyi terk edip de sürekli ileride
gol arayamam ki. Bu bölgedeki bir oyuncu sezonda ancak 3-4 tane gol
atabilir."
-Futbolundaki bu değişimde, birlikte çalıştığın hangi teknik adamın daha fazla katkı sağladığını düşünüyorsun?
"Oyunun
çift yönlü oynanması gerektiğini önce Lucescu, sonra da Fatih Terim'le
öğrendim. Benim bu değişimimde onların katkısı çok büyüktür."
-Linderoth
ve senin yokluğunda ön libero mevkinde oynayan Mehmet Topal, Mehmet
Güven gibi genç oyuncular hakkında neler düşünüyorsun?
"Bence
ikisi de oldukça kaliteli oyuncular ve ikisini de başarılı buluyorum.
Ama bir gerçek var ki; benim 10 sene önce yaşadığımı onlar şimdi
yaşıyor. İkisi de çok genç. Ön libero mevki tecrübenin en fazla önem
kazandığı bölge. Onlar da bu tecrübeyi zamanla kazanacak ve daha da iyi
olacaklar."
F
enerbahçe ile çekişiriz
-Sivasspor
sürpriz bir biçimde sezonun ilk yarısını lider tamamladı. Bu çıkışı
nasıl değerlendiriyorsun? Şampiyonluk yarışı sence nasıl geçecek? "Açıkçası
Sivasspor'un buraya kadar bile geleceğini tahmin etmiyordum. Sezon
başında yakaladıkları çıkışın geçici olduğunu düşünüyordum ama sürekli
kat ederek bu noktaya kadar geldiler. Yine de ikinci yarıda aynı
başarıyı gösterebileceklerini sanmıyorum. Şampiyonluk yarışı bizimle
Fenerbahçe arasında geçer."
-Peki, bu düşüncen sadece Sivasspor için mi geçerli, yoksa hiçbir Anadolu takımının şampiyon olamayacağını mı düşünüyorsun?
"Bu
konuda daha önce de yaşadığımız örnekler var. Kocaelispor,
Gaziantepspor, Vestel Manisaspor gibi. Sonuçta biz de şampiyonluk için
mücadele ediyoruz. Bu yüzden de öyle tahmin ediyor, öyle istiyorum
aslında. Ama çok ciddi bir rakip Sivasspor. Belki ilk yarıda olduğu
gibi ikinci yarıda da beni yanıltabilir. "
-Galatasaray,
Türkiye'yi yıllarca yurtdışında başarıyla temsil etmiş kulüplerin
başında geliyor. Ancak son yıllarda ciddi bir gerileme söz konusu. Bu
sezon da UEFA Kupası'nda bir üst tura çıkılmasına rağmen kimse tatmin
olmuş değil. "Evet, Avrupa kupalarında son yıllarda şanssız ve
kötü maçlar oynadık ama bu demek değildir ki böyle devam edecek. İnanın
bana gerçek performansımızı sahaya koyabilirsek sonrası çok kolay
olacak. "
-UEFA Kupası'ndaki rakibiniz Bayer Leverkusen hakkında ne düşünüyorsun?
"Leverkusen'i
birkaç defa izledim. İyi bir takım. Sonuçta bir Alman ekibi, fizik
kondisyonları oldukça iyi ama bizim şansımızın onlardan daha yüksek
olduğunu düşünüyorum. Leverkusen'i geçmemiz halinde eşleşeceğimiz
Hamburg veya Zürih'i de rahat geçeceğimizi düşünüyorum. "
-Türkiye'de en beğendiğin yabancı oyuncular kimler?
"Linderoth
ve Lincoln çok iyi oyuncular. Ayrıca Alex'in Fenerbahçe'ye çok şey
kattığını, çok iyi bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Keza Aurelio da en
az Alex kadar faydalı ve kaliteli bir oyuncu. Gerçi bu sezon sakat ama
bence Appiah da iyi futbolcu. "
6+1 yabancı sınırlamasını nasıl değerlendiriyorsun? Bunun Türk futboluna yansıması sence nasıl oluyor? "
Getirilecek yabancı oyuncuların bizden fazlası olmalı. Hem yaşantısı hem
profesyonelliği hem de sahada göstereceği performansla bize bir şeyler
kazandıracak kapasitede olmalı. Sırf kontenjanı doldurmak için yabancı
oyuncu transfer edilmemeli. Sıradan oyuncuları getirip Türk oyuncuların
yerine oynatmamamız gerekiyor. Böyle olunca oyuncu da yetiştiremeyiz
zaten. "
Roberto Carlos'un peşini bırakmazdım -Futbol hayatın boyunca öğretici yabancı oyuncular için kimleri örnek verebilirsin?
"Mesela
Hagi bize çok şey öğretti. Taffarel keza öyle. En yakın örnek Roberto
Carlos. Düşünün bir kere, insan Carlos'tan bir şeyler öğrenmez mi? Yani
insan özellikle onun yanına gider sorar, "Maça nasıl hazırlanıyorsun,
neler yapıyorsun?" diye. Bir sol bek oyuncusu olsam peşini bırakmazdım.
Topu nereye atmam lazım, defansta ne yapmalıyım, hücuma çıkarken nasıl
davranmalıyım diye sürekli konuşurdum onunla. Sonuçta dünyanın iyi
oyuncularından birisi. "
-Sence bizim genç oyuncularımızda bu heves var mı?"Öyle
bir oyuncudan bir şeyler öğrenme hevesi olmayan oyuncuya şaşarım. Bakın
ben şu yaşımda senden, futbolcu arkadaşlarımdan, hocalarımdan ne
öğrenebilirim derdindeyim. Sonuçta öğrendiğin her şey sana bir şekilde
dönecektir. Dediğim gibi bu tarz oyuncuların faydası çok büyük olur.
Tabii Roberto Carlos biraz uç bir örnek. Mesela Linderoth onun kadar
şöhretli değil ama adamdan yaşam tarzı, karakteri ve oyunculuğuyla ile
çok şey öğrenebiliyorsunuz. Demek istediğim, gelecek yabancı bir
şekilde bize bir şeyler kazandırsın. "
-Hırçın, hırslı ve hakemle oldukça fazla diyaloğa giren oyuncular arasında gösteriliyorsun. Bu konuda ne söylemek istersin?
"Bu
tamamen benim motivasyonumla ilgili. Maçı kazanmak için motive olur ve
topa karşı agresif oynarım. Ama bu demek değildir ki terbiyesizlik
yapıyorum. Hakeme veya rakip oyunculara terbiyesizlik yapmam, küfür
etmem. Benim agresifliğim topa karşı. Kendi içimdeki sinirden,
savaştan, kazanma arzusundan başka bir şey değil. Eğer hakeme ya da
rakibime karşı bir terbiyesizlikte bulunuyorsam bunun zaten savunulacak
tarafı yok. Ama ben bunu elimden geldiğince yapmıyorum. Çünkü karakter
olarak bu tip bir oyuncu değilim. Bazı oyuncular vardır, küfür eder,
hakemi bunaltır, rakibini sürekli taciz eder. Benim öyle bir yapım yok.
Ben sadece maça konsantre oluyorum. Bu da pozitif algılanmalı. Ha,
birkaç defa sözünü ettiğiniz anlamda yaptığım agresiflikler var. Ama
onların da geçmişi var, birdenbire yaşanan şeyler değil yani. Ha şimdi
sorsanız "Onlardan da pişman mısın?" diye; "Keşke o olaylar
yaşanmasaydı" derim. Yanlış yaptığım zaman özür dilemesini de bilirim.
"Bana ne" deyip olayı savuşturmam. "
-Büyük olarak
tabir edilen takımların oyuncuları sürekli olarak medyanın gündeminde
oluyor. Sen de büyük takımda oynayan biri olarak medya ile futbol
arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsun?
"Bu konuyla
ilgili olarak da saatlerce konuşabilirim ama belirli bir çerçeve koymak
lazım. Futbol ve medya birbirinin olmazsa olmazı. Güzelliği de bu
aslında. Bazen ipin ucu kaçıyor belki ama ne yapalım."
-Futbol dışında neler yaparsın?
"Futbol
dışındaki zamanımın tamamını ailemle geçiriyorum. İki çocuğum var.
Onlarla olmayı, alışverişe, sinemaya gitmeyi seviyorum. "Başka ne
yapıyorsun?" derseniz, açıkçası hiçbir şey yapmıyorum. Genel olarak da
futbolcuların böyle yaşadığını düşünüyorum. Çünkü zaten sabah-akşam
antrenman yapıyoruz. Yani dışardan düşünüldüğü gibi bu adamlar sürekli
geziyor, tozuyor, sürekli eğleniyor gibi değil. 365 günün 350 günü
antrenmanla geçiyor zaten."
-Milli Takımımız Euro 2008 finallerinde Çek Cumhuriyeti, İsviçre ve Portekiz'le aynı grupta yer alacak. Şansımızı nasıl değerlendiriyorsun? "Avrupa
Şampiyonası'na katılan takımların hepsi sonuçta güçlü ekipler. Grupta
veya sonrasında mücadele edeceğimiz takımlar arasında ayrım yapmak
istemiyorum. Asıl önemli olan bizim göstereceğimiz performans. Eğer biz
kendi gücümüzü ilk maçtan son maça kadar tam olarak sahaya yansıtırsak
büyük başarılara imza atarız. Türk oyuncusuna çok inanıyorum. Türk
futbolcusunun istediği, inandığı zaman zaten neler yapabileceğini yakın
zamanda gördük. Elemelerdeki Norveç maçı büyük stres altında
oynanmasına rağmen kazanıldı. Bu çok ciddi bir başarıdır. Biz inanalım
ve kendimiz gibi oynayalım yeter. Sonrasında başarı zaten gelecektir."
-Kendini Milli Takımımızın Euro 2008 kadrosuna ne kadar yakın görüyorsun?
"Hem
yaş hem de tecrübe olarak Avrupa Şampiyonası'nda mücadele edecek Milli
Takımımızın kadrosunda olmam gayet doğal. Geriye dönüp baktığımda
20'li, 25'li yaşlarda iyi performans sergilediğim zamanlar oluyordu ama
futbolu şimdiki kadar bilmiyordum. Şu anda futbolu her yönüyle çok daha
iyi bildiğimi, ayrıca iyi de oynadığımı düşünüyorum. Sakatlıktan
döndükten sonra öncelikle Galatasaray'da iyi bir performans
sergileyerek şampiyonluğa ulaşmak, sonra da Milli Takımımızla Avrupa
Şampiyonası'nda mücadele etmek istiyorum."